BİZİ TAKİP EDİN
İSTANBUL, TURKEY
02 ARALIK 2007 / 11:58

BULUŞTUĞUMUZ GÜN

Geçtiğimiz hafta Meral Abla'nın tüm Yedikule Gönüllülerine yaptığı çağrı üzerine buluşup, tanışıp, sohbet etmek üzere barınak yolunu tuttum. Polonezköy'e 3 km mesafede oturup Yedikule'ye gelmek nasıl oluyor diye bana her sorulduğunda "Siz orayı görmeden bunu size nasıl anlatayım? " diye cevap veriyorum. Herkesin kendine göre hayat şartları var. Evimiz, ailemiz, işimiz, diğer aktivitelerimiz arasında gidip geliyoruz. Yapılanlar farklı olsa da aslında hep aynı hayat gailesi ama geçen Cumartesi Yedikule'ye gelen sayıları iki elin on parmağını geçmeyen gönüllüyü bir araya getiren şey, hem Meral Abla'nın "abla" olarak davetine "hayır" diyememek, hem de belki de bir süredir görmediğimiz ve özlediğimiz köpeciklerimizle hasret gidermekti.

Adını bugüne kadar hep mail grubunda duyduğum, Tolga ve Duygu'yla, Nazan ve Özlem'le ilk defa bu buluşmada tanıştım. Güzel olan, biraraya geldiğimizde hep pozitif şeylerden bahsetmek ve aynı değerlerlere sahip olduğumuzu gördüğümde içimde "yahu dünyada böyle insanlar hala var" sevincinin belirmesiydi.

Tanıştıktan sonra esas ziyaret sebeplerimizi görmeden, onlarla vakit geçirmeden olmazdı. Küçük ve yaşlı köpeciklerin kaldığı yer değiştikten sonra onları yeni evlerinde ziyaret etmemiştim. Gözlerim Lili, Garip, Mickey, Ponçik'in olduğu evi aradı. Yaşlı ve emektar Lili ve Garip her zaman olduğu gibi minderin üzerinde birbirine sokulmuş yatıyorlardı. İkisini birden kucağıma aldım, sevdim, sevdim...

Evlerden birinin içine girdiğinizde dünyada belki de hiçbir misafirlikte göremeyeceğiniz şekilde ilgi ve sevgi "yumağının" içinde kalıyorsunuz. Hepsi kendini size sevdirmek istiyor.Hepsi kucağınıza çıkmak, size "dokunmak" için birbirleriyle yarış ediyor. Bu duruma bir yanınız sevinirken, diğer yanınız da üzülüyor. Biliyorsunuz ki oradaki kanişler ve terrierlerin aslında sahipleri vardı. Bir gün bu sahipler o yavrulara bakmaktan vazgeçti ve terketti. Aslında hepsi de o kadar insana alışık, insanla birlikte olmak isteyen köpecikler ki, yanlarına girdiğinizde ne kadar sevindiklerini her hallerinden anlıyorsunuz. Bir kere kucağınıza aldınız mı, bir kere sevdiniz mi, bir kere yemeğini verdiniz mi içinde biraz vicdan duygusu olan tekrar gelip görmek istiyor. Polonezköy ne ki? Yedikule'yi ziyaretlerim sırasında Tuzla'dan, İzmit'ten, Gebze'den, İkitelli'den, Halkalı'dan gelip ya bağış yapan ya da köpecik sahiplenmek isteyenleri gördüm.

Ben içerideyken Nazan'la adını Ege koyduğu biz gözü görmeyen köpecik geldi sonra. Ege o kadar korkmuştu ki, sıkı sıkı Nazan'ın boynuna sarılmak istiyor, kucağından inmek istemiyordu. Belli ki o da bir insanın koruyuculuğuna alışkın bir köpekti ve terk edilince epey hayal kırıklığına uğramış ama yine de umudunu kaybetmeden yine başka insanlardan yardım umuyordu. Sonra web sitesinden öğrendim ki ona bu güveni tekrar verecek bir sahip bulmuş kendine. Çooook sevindim :)

Bundan daha önceki bir barınak yazımda da yazmıştım. Burada yaşanan her gün ayrı bir hikaye, ayrı bir mutluluk, ayrı bir iç huzur. Umarım daha çok insan bizim yaşadığımız bu duyguları merak edip 1-2 saatini ayırır ve muhtaç köpeklere yardım elini uzatır.

Bir barınak günü de işte böyle bitti. Bakalım önümüzde nasıl günler bizi bekliyor? Kış kapıda, soğuk günler yakın...

Yeşim KURUOĞLU Ekim 2005

Bu köşeye yazılarınızı göndermek için meralolcay@mynet.com