BİZİ TAKİP EDİN
İSTANBUL, TURKEY
27 MART 2008 / 12:07

Evcil - Yabani Gerçeği

nilay001.jpgMerhabalar,

Bahar nihayet geldi. Kuşlarıyla, yeşiliyle, uzunca mavlayan kedileriyle baharı müjdeleyen bir aya girmiş bulunuyoruz. Yeşil alanlarda gezintiye çıktığınızda, dallarda baştankaralar, kızılgerdanlar, serçeler ve mukallitleri görmeye başlamışsınızdır. Aslında kışın da ordalar ama bahar, etrafa bakmamızı söyleyince onları fark edebiliyoruz, her yer rengarenk...

Kafaları karıştıran bir konuyu anlatmak istedim bu kez. Lafın gelimi hayvanlara genel isimler takıyoruz; sokak hayvanı, ev ve süs hayvanı, hobi hayvanı, sirk hayvanı, yabani hayvan, yırtıcı hayvan, vahşi hayvan, evcil hayvan, ehli hayvan, av hayvanı, işçi hayvan, koşum hayvanı, dövüş hayvanı, pet hayvanı, egzotik hayvan... Bu isimleri halk olarak bilinçsiz kullandığımızı fark ettim. Bu durum, nine ve dedelerimizin laf gelimi Avrupalılara "gavur" demesine benzer tablolar yaratıyor. (Ben de hayvan olsam insanlara genel olarak "sahip olduklarının kıymetini bilemeyenler" ismini takmak isterdim)   

Türk Dil Kurumu'ndan araştırdım.

Yabani hayvan: Ehlileşmemiş, vahşi ve yırtıcı hayvanların genel adı.

Vahşi hayvan: Ehlileştirilmemiş hayvan, yabani hayvan.

Yırtıcı hayvan: Beslenmek için başka hayvanları parçalayarak yiyen.

Evcil hayvan: Eve ve insana alışmış, kendisinden yararlanabilen. Evde bakılabilen, insana alışmış olan, evcilleştirilmiş hayvan

Ehlileştirilmiş hayvan: (TDK da bu kavram yoktu.) Vahşi olan bir hayvanın insana alıştırılması

Örnek; etrafınızda uçan kuşların tümü yabani kuşlardır. Bunlar martı, karga, serçe, bülbül gibi kuşlardır. Eğer (şahin, kartal, atmaca gibi) avını pençeleriyle yakalayan bir kuşsa, yırtıcı kuştur. Yaban (Farsça) ve Vahşi (Arapça) arasındaki hissedilen fark ise, vahşi kelimesinin yabani kelimesine göre bir derece daha sert bir ifade içermesidir. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü'nde "Av ve Yaban Hayatı",  "Av ve Yaban Hayvanı" kalıpları kullanılmaktadır. Vahşi kelimesi ise anlatılan konuların içinde daha çok ilgi çekici kelime olarak kullanılıyor,  kitaplarda ya da internette "Vahşi Hayvanlar" kalıbı daha çok rağbet görüyor.

*Bu konuda bir alıntıyı iletmek isterim, burada evcilleştirilmiş-ehlileştirilmiş kavramları çok güzel açıklanmış:

nilay002.jpg"Evcilleşmenin temelinde, içgüdüleri kontrol edebilme yeteneği vardır. Bir canlı (insan dahil) içgüdülerini ne denli kontrol edebiliyorsa, o kadar evcildir. Beynin prefrontal bölgesi bu yetenekten sorumludur ve bu bölge bakımından en gelişmiş canlı insandır. Köpekte insan kadar olmasa da oldukça gelişmiştir. Kediyle kıyaslanacak olursa, bu gelişim, köpekte daha fazladır. Maymunda ise, bu bölge köpeğinkinden daha büyüktür, ancak büyüklük tek başına yetmemekte, bu alanın kullanılma oranı da önem taşımaktadır. Bu alan kullanıldıkça snapslar arasında bağlantılar gelişmekte ve kontrol yeteneği artmaktadır. Bu bakımdan köpeklerin, içgüdülerine daha hâkim hayvanlar olduğu söylenebilir. Zaten maymunun evcil olmadığını herkes bilir. Kavram kargaşası olmasın diye açıklamakta yarar var; maymun gibi, insanla anlaşan her hayvan evcil değildir, bunlar ehlileştirilmiş olan, yabanî hayvanlardır. Evcilleştirme ile ehlileştirme farklı kavramlardır. Evcil bir hayvanın doğan yavruları da evcildir, oysa ehli olan yabanî bir hayvanın yavrusu da yabanî doğar ve bizimle anlaşabilmesi için ehlileştirilmesi gerekir."

Evcil hayvanların içinde çok vahşi mizaçlı olanlar çıkabilir...

nilay003.jpgSokaklarda kaderin her türlü acısını çekmiş olan kediler ve köpekler vardır. Düşündüğünüzden daha saldırgan olabilirler. Genetik olarak haşin olabilirler. Ya da cahil insanların kışkırtmasıyla yapılan, bir gelenek olduğunu savunup evindeki masum köpeği, horozu dövüştürenler, hayvanların zorla ve hile ile saldırgan olmalarına sebep olurlar. Sonra bizler bu psikolojik bozuklukları vahşilik olarak adlandırırız. Oysaki yanlış bir isimlendirme olmaktadır. Onların da psikolojileri bozulur, aslında "psikolojisi bozuk hayvan" demek daha doğru olabilir. Her şey bir yana bir de empatiyle dövüş yaralarının acısını düşünün, bir çoğu sahiplerinden uzaklaştırıldıktan sonra sevgiyle iyileştirilebiliyor... 

"Dövüş köpeği ve dövüş horozu yarışmalarına hoşgeldiniz!!!"

Bu yazıyı içeren pankartlar halen ülkemizde açılıyordur. Bahisler döner. "Benimki, seninkini yer abi!" diyenlerin ortasında, o hayvanların neler çektiği düşünülmeden, insanlık dışı oyunlar seyredilir. Çocuklar daha küçükken izler ve onlara da normal gelir, büyüyünce babalarının yaptıklarını yaparlar. Horozlarını o intikam günü için beslerler, köpeklerinin önüne koydukları mamanın mükafatını kan olarak isterler. Barınağa atılan, az sonra ruhunu teslim edecek şekilde perişan olmuş kaç tane pitbull tedavi edildi, biliyor musunuz? Yaralar, bereler iyileşti, kopan kulaklar önemsenmedi... O hayvanın ne hissettiğini, yine zarar görebileceğini düşündüğünden veterinere hırlayan pitbulun size anlatacaklarını dinlemek ister miydiniz? Bingöl'de serinlemek için nehire giren ayının dayakla öldürülüşünü de asla unutamıyorum. Dayakla öldürülen bir insandan ne farkı var? Farkı var, ben yazayım. İnsan öldürülünce cinayet denir, ayı öldürülünce cezası 251 YTL dir,  bir süre yatılır ve çıkılır. İnsanlık ne kadar ağır cezalarla korkutuluyor...

Martı yabani kuş mudur? 

Evet, yabani kuştur. Yoksa şehir hayvanı mı desek? Ne dersek diyelim, martılar ve hatta kargalar, insanları bilen, tanıyan hayvanlar... Aklınıza gelebilecek gıda niteliğinde her şeyi yer. Vapurda giderken elinizden simit almayı öğrendiler, geceleri Tarabya'nın sakin koylarında konakladılar.

Ülkemizde Veteriner Fakültelerinde yabani hayvan tedavisi anlatılmaz ya da anlatılsa bile ilgi çok düşüktür. Veteriner klinikleri bilerek/bilmeyerek kanat operasyonunu yaptıktan sonra bu hayvanı verebileceği bir yer arar... Halen bu hayvancıklar için bir barınak yoktur, bir zamanlar vardı ama ödeneksiz, sadece cep harçlıklarımızla yürümedi ve kapandı sayılır. Ne fakülte sahip çıktı, ne de bakanlık kımıldadı. Bu gibi yer bulma sıkıntısında kapısını çalabileceğiniz çok az yer var. Büyükçekmece Hayvan Barınağı'nda halen duruyorsa kuşlar için bir ünite var.  Bir de kişisel çabalarıyla bu hayvanlara bir süre bakabilecek olan halktan kişiler kaldı.

İstanbul'da yeşil papağanlar uçuyor...

nilay004.jpgBu aslında yeni bir haber değil, ama ağaçlara bakma düşüncesi artık çok azaldığından bu kuşları ağaçlarda görenler şaşırıyorlar. "Acaba hangi evden kaçtı?" diyenlerin sesini duyar gibiyim. Ama hikaye böyle değil.

1999 senesinden önce yeşil papağanlar, Türkiye'ye kaçak olarak sokulmuş ve  Büyükçekmece'de gerçekleşen kaza sonucu bir çok birey telef olurken, bir kısmı da kaçarak çevreye yayılmışlar. Silivri'den Tekirdağ'a bütün yazlıkların bahçelerindeki ayva gibi lezzetli meyveleri yemeye başlıyorlar. Yeşil papağanlar, Ülkemizdeki yerli 2 papağan türünden biridir, İstanbul' da (Çamlıca, Emirgan, Gülhane), Ankara'da (Atatürk Orman Çiftliği) ve İzmir'de  (Bornova) , koru ve ormanlar gibi yeşil alanlarda görmek mümkündür. Kaçak papağanlar olarak da adlandırılan bu papağanlar ülke iklimimize ayak uydurabilmiş hatta üredikleri bile kanıtlanmıştır ve ayrıca göç etmiyorlar. Egzotik kuşlardır, yabani kuşlar da diyebiliriz. Pet hayvanı olarak kafeslerde görebilirsiniz ama evcil değildirler, ehlileştirilmiş kuşlardır. İlk fırsatta kafesten kaçıp özgürlüğüne kavuşmak ister.

Kurtların insanlara adapte süresi...

Aslında böyle bir süre yoktur; böyle bir süreyi savunan bilgisiz arkadaşlar vardır. Kurt, yaradılışı nedeniyle vahşidir, 2-3 kurt yavrusu büyütenler bu hayvanların çiftleşme dönemlerindeki kızgınlık nedeniyle ne kadar tehlikeli olabileceklerini düşünemiyorlar. Yavruyken sevimli geliyor, eşe-dosta gösteriş amaçlı " Bak benim kurdum var, seni yer!" tavrıyla hareket ederek, ormanlarimizda azalan kurt populasyonuna bir balta da kendileri vurmus oluyorlar. Ormanlardaki yaban hayvanlarını avlayarak dengeleyici görevlerini sürdüren kurt aileleri köylere, kasabalara inmedikten sonra kimse için bir tehdit oluşturmazlar. Av turizmi hariç koruma altındalar. Köylerde vurulan vahşi kurtların bebekleri bazen yardım amacıyla büyütülmek ve onlardan yararlanılmak istenir ki bu diğer bir gaflet türüdür. İstanbul'da PET SHOP mantığı ile kurt yavruları gizlice satılmaya çalışıldı. İhbar edilenler dışında o yavrular bilinçsizce büyütülüp ehlileştirilmiş sınıfa yeni bir üye oldular. Peki gerçekten vahşiliklerini terk edebildiler mi? Dağlarda özgür olan anne-babalarına nazaran ne kadar evcil bir köpeğe benzeyebildiler? Bu kadar köpek türü varken, neden insanlarımız kurtların doğasıyla oynuyorlar? Geçen senelerde Ankara'da, İstanbul'da aslan ve kaplan yavruları pet hayvanı gibi satıldı. Amerika'da satılmıştı, şimdi etrafa verdikleri zarardan dolayı barınaklara toplanıyorlar. Şempanzeler yaşlandıkça elden çıkarılmak isteniyor, yani küçükken iyiler, büyüyünce insanlar nerede yok edeceklerini şaşırıyorlar. Bir de özgürlüklerinden oldu zavallıcıklar.

Çok özür diliyorum...

Lakin bu sefer alttan alamayacağım. Yazdıklarımın hepsi kendi içinde bir ikilem barındırıyor. Hiç bir yazımla sizleri evinize yabani bir hayvan almaya özendirmek istemem. Çok az bilinen bir konu hakkında ben size gözlemlediklerimi, yaşadıklarımı ve düşündüklerimi yazıyorum. Araştırmalarla bilimsel bilgileri aktarma çabasındayım. Hepsi, yabani hayvanları birazcık daha sevin, birazcık daha bilin diye. O kadar kocaman dünyada kaç tane türüz, nefes alıyoruz, sanıyorum ki en akıllı ve zeki canlı olan insanlara dünyayı koruma - kurtarma işinde büyük işler düşüyor. Tabi geç olmadan uyanabilir ve uyandirabilirsek...

Cehaletin yok olması için her türlü bilinçlendirme hareketine ben varım, peki siz var mısınız, yok musunuz?

Saygılarımla,

Nilay Tezsay

Kaynak:

  • 1. * http://www.dobermanbuz.net/buz9.html

  • 2. http://www.trakus.org/kods_bird...