BİZİ TAKİP EDİN
İSTANBUL, TURKEY
06 TEMMUZ 2011 / 02:37

saldırganlık ve kısırlaştırma

..Biliyorum bu konuya daha önceki yazılarımda değinmiştim ama sık karşılaşılan köpek sorunları deyince saldırganlığı ele almadan olmazdı.

Öncelikle yasalar- bazı veterinerler ne derse desin hiçbir köpekte saldırganlığa meyil yoktur; ancak bazı ırklar saldırganlaştığı takdirde geri dönülmez zararlar verebilir; yine de bu ırklara saldırgan demektense güçlü demeyi tercih ederim. Yani, eşiniz 2 metre ise, çocuğunuzun dayıları amcaları da küheylan gibiyse muhtemelen çocuğunuzda onlara benzeyecektirJ Peki bu durumda çocuğunuza saldırgan der misiniz? Peki asla saldırganlaşmaz diyebilir misiniz?

İşte her şey sizin elinizde, çocuğunuz bir katil de olabilir, hırsız da, basketbolcu da, din görevlisi de.  Peki çocuğunuz, minyon tipliyse bu, saldırganlaşmayacağı anlamına mı gelir?

Saldırganlık konusuna türlerden girmeyi doğru buldum çünkü ne yazık ki hala birçok köpek sahibinin bile aklı, türlere takılı kalmış durumda. “Yan komşunun pitbulu var, bir gün elinden kaçıracak hiç sahip çıkamıyor!”

Türleri bir kenara bırakalım… Saldırganlık nedir?  Her havlayan köpek saldırgan mıdır?

Önceki yazılarımda söylediğim gibi, çoğu havlayan köpek bölgesini ya da sürüsünü koruyordur, peki bir köpeği saldırgan yapan şey nedir?

Saldırganlık doğada olmayan bir psikolojik rahatsızlıktır. Doğadaki hiçbir aslan, kaplan hiçbir yırtıcı hayvan saldırgan değildir. Tok olan bir kaplan stok yapmak için ya da zevk için bir ceylanın peşine düşmez.

Saldırganlık bir takıntıdır, ya da günümüzdeki havalı şekliyle obsesyondur, obsesif davranıştır. Bu rahatsızlığı yaşayan köpekler genel olarak, insana ya da köpeğe ya da küçük hayvanlara ya da bir grup insana (çocuklar, erkekler ve ya kadınlar)  karşı saldırganlaşırlar.

Şimdi konumuzu derinlemesine inceleyebiliriz. Psikolojik bozukluklar nasıl başlar?

Saldırganlığın çoğu zaman özünde korkaklık yatar ama köpek bir kez saldırganlaşmaya başladığında artık zihni bir üst boyuttadır. Yani saldırgan köpek hala korkuyordur denmez, ama yine de tedavisi için önce korkaklığını geçirmek gerekir. Demiştik ya aynı anda iki şey düşünmezler diye. İşte bir kez daha karşımıza çıkıyor.

Mesela çocuklardan korkan bir köpek bir çocukla karşılaştığında ilk tepkisi, kuyruğunu bacaklarının arasına alıp titremek ve arkanıza saklanmak olacaktır. İşte saldırganlığı önleme aşamanız burasıdır. Köpeğin tasmasıyla uyarıp, güçlü bir “hayır!” dan sonra çocuğun bir iki adım gerilemesi, korkuyla yüzleşmesini sağlayacaktır. Ama farz edelim siz köpeği uyarmadınız ve çocuk size yaklaşmaya devam ediyor ve köpeğiniz saldırganlaştı. İşte bu aşamada “çocuktan korktu! Çocuğu çağırayım da zararsız olduğunu görsün.” demeniz kimsenin yararına olmayacaktır çünkü köpek bir üst boyuttadır ve “saldırgana saldır!” düşüncesine geçmiştir. Aynı anda, “bana saldırmazsa zararsızdır” diye düşünemez.

Eğer korktuğunda onu gerektiği gibi uyarmadıysanız ve köpek bu deneyimi defalarca yaşadıysa muhtemelen artık ilk safhaya girmeden direkt ikinci aşamaya geçiyordur. Yani, “çocuk-korku- saldır” değil artık “çocuk-saldır” olmuştur düşüncesi.

Korkan köpeğin nasıl sakinleştirilmesi gerektiğini anlatmıştım. “Ay sakin ol! Korkucak bi’şi’ yok!” demeniz ona yardımcı olmaz durumu kötüleştirir.

İki şey düşünemezler konusunu biraz daha açmak istiyorum. Köpeğinizin zihni saldırganken ikinci bir şey düşünemez ve siz eğer onu doğru bir şekilde uyarıp bu algıdan çıkarırsanız bu sefer de saldırganlığı düşünemez. Sizden emir bekleyecektir.

Saldırganlığı kontrol etmek üst düzey bir konu olduğu için “emir verme” konusunda da üst düzey olmak gerek. Emir nasıl başlar, nasıl olur, nasıl bitirilir?

Öncelikle, doğada hiçbir hayvan bir başkasına korku, öfke bıkkınlıkla eğitim- emir vermez! Yani köpeğinize “Otur!” dediğinizde bu duygularla yaklaşırsanız sizi genellikle dinlemez. Belki boş bir parkta iken dinler ama önünden bir kedi geçtiğinde muhtemelen dinlemez. Dolayısıyla önce tamamıyla sakin ve otoriter olmalısın. Emir böyle başlar.

Sonra net bir şekilde emir verirsiniz. İlla sözlü olması gerekmez. Köpeğiniz kanepedeyse, tam önüne geçip dikilmeniz. “Hey koltuk benim. Geri çekil!” demektir. Aynı şeyi, oyuncaklara takıntılı bir köpek için de uygulayabilirsiniz. Emir sözlü ya da sözsüz olsun, net bir şekilde ne istediğiniz söylemeniz gerek.  “Aşkım hadi dinlenelim biraz!” köpek için “yat” komutu değildir.

Emirin nasıl biteceği “emir sürecinin” en önemli basamağıdır ve ne yazık ki genellikle es geçilen basamaktır. Köpeğiniz saldırganlaştı, uyardınız ve durdu ama siz emri bitirmezseniz saniyeler içinde saldırıya dönecektir. İki şey düşünmeyen zihni şöyle çalışır. “Saldır – otur….. sonra boşluk – hey çocuk var- saldır!” İşte zihnindeki o boşluk süreci emir bitirme sürecidir. “Otur” dedikten sonra emri tamamlamalısınız. Tam olarak karşısına geçip  “Bekle!” ya da “Hey sakinleş! Demeniz ve sakinleşene kadar önünden çekilmemeniz gerekir.

Bir oyuncağı ağzından alırken de böyledir. “Bırak” dediğinizde bırakması emiri bitirmez. Karşısında dimdik durup, oyuncaktan tamamen vazgeçmesini beklemelisiniz.

Saldırganlığa geri dönecek olursak. Daha önce de dediğim gibi, hayvanlar üzerinde psikolojik bozuklukları yaratan çoğu zaman insandır. Bahsettiğim, döven işkence edenler değil nasıl davranması gerektiğini bilmeyen sevgi dolu sahipleridir.

Biz hayvan davranışları üzerine hikâye yazmayı çok seviyoruz. “Daha önceki sahibi dövmüş bu yüzden erkeklerden çok korkuyor.” “Sokakta çocuklar hırpalamış. Çocuklardan çok korkuyor”  “Köpek bu, kediyi tabi ki kovalar.”

Gerçekten zihinsel zarar görmüş köpeklere geleceğim ama üzerine bu hikâyeler yazılan köpeklerin çoğu, aslında ciddi zararla başlamamıştır.

Sırf önceki sahibi dövdü diye bir köpek bütün erkeklerden korkmaz çünkü köpekler 220 milyon koku alabilirler, insan burnu ise ancak 5 milyonda kalır. Yani biz karşımızdakini erkek-kadın diye kolaylıkla sınıflandırırken bir köpek canlıları genellikle erkek-kadın diye sınıflandırmaz. Yani önceki sahibi erkekse ve köpeği dövüyorsa muhtemelen köpek, sahibine has bir kokudan korkar duruma gelir; ve aynı kokuyu başkasında bulması çok düşük bir ihtimaldir. Bir köpeğin erkeklerden korkmasının sebebi ancak “testosteron kokusunun” otoriteyi çağrıştırması ve köpeğin otoriteye korkuyla yaklaşması olabilir. Sözün özü köpeğin sorunu korku değil özgüven eksikliğidir. Nasıl davranacağını bilmemesidir. Annesinden erken alınan birçok yavruda bu sorun yaşanır.  Duruma doğru teşhis koyarsanız doğru müdehale edersiniz. Köpeğin başını kaldırın, kuyruğunu kuyrukların arasından çıkartın ve kendinize güvenirken ona da güvendiğinizi hissettirin. Korku iyileşmesi uzun zaman alan bir durumdur.

Kadınlara karşı saldırganlaşan köpeklerde de durum çoğu zaman böyledir. Zayıf bulduklarına hükmetme çabası geliştikçe takıntıya neden olmuştur. Yani köpeğin iyi bir lideri olmadığı ilk aşamada belli olur.

Buradan, köpeklerin dünyasında kadınlar zayıftır erkekler güçlüdür çıkmasın. Kurt sürülerine dişiler de liderlik yapar. Ama şunu da kabullenmek gerekir ki, havlayan bir köpek karşısında bayanlar genellikle daha zayıf tepki veriyorlar. Ayrıca güçlü bir “hey!” işlerini görecekken genellikle “ay ay ay!” gibi tekrar eden ince sesler çıkarıyorlar; bu tarz sesler onlar için genellikle av hayvanı sesidir. “Meeee!” gibi. Bu yüzden sesli oyuncakları ağızlarına alıp parçalarmış gibi başlarını sallarlar. Yani şimdiye kadar bütün kadınlar korkarak tepki verdiyse ancak böyle bir genellemeye varabilir.  

Konudan çıkmayayım.

Çocuklardan korkanlar, otoriteden korkanlar gibidir, çünkü çocuklar genellikle yüksek özgüvene sahiptirler ve korkusuzdurlar. Bi de bunlar yetmezmiş gibi, çok enerjiktirler, elleri kolları durmadan oynar, davranışları öngörülemez. İşte bir köpeğin ilgisini çeken şeyler bunlardır.

Gelelim köpeklerde köpek saldırganlığına. Şimdilik dövüştürülen köpekleri bu konunun dışında bırakıyorum. Köpek saldırganlığı genellikle korkudan kaynaklanmaz (genellikle!) daha çok statü çarpışması olabilir ama saldırgan dememiz için bunun takıntıya dönüşmüş olması gerekir. Erken yaşta sosyalleşemeyen köpekler nasıl davranacağını bilmedikleri için bu duruma düşer ve sahibinden doğru uyarıyı almadıkça bu dengesiz davranış takıntıya dönüşecektir. Neyse ki bu tarz saldırganlıklar korku temelli olanlarına göre daha kolay iyileşir. Tek yapmanız gereken, derin bir nefes alıp sakin ve otoriter bir şekilde, her hatasında uyarmaktır. 

Küçük köpeklere ya da kedi gibi küçük hayvanlara saldırganlaşan köpeklere gelirsek… Köpekler avcıdır. Dolayısıyla her hızlı hareket onların av mekanizmasını tetikler. Köpeğinizi gezdirirken ilk başta fark edeceğiniz, bir kedi görünce dikkat kesilmesidir. Burada uyarıp önemli bir şey olmadığını belli etseniz, sorun büyümez ama çoğumuz için “Köpek kediye saldırır.” Doğru uyarıyı almayan köpek gittikçe bu işi takıntıya çevirir. Bu köpeklere oyuncak olarak, peluş tüylü- küçük hayvana benzer şeyler vermemek en uygunudur. Bununla beraber, av duygusunu başka yönlere aktarmasını sağlamalısınız. Daha önceki yazımda av köpeklerinin nasıl başka şeylere yönlendirileceğini anlatmıştım.  Yine de ne olursa olsun, düzenli olarak uyarmalısınız!

Saldırgan köpekleri uyarırken yapılan en büyük hata tasmaya asılmaktır. Bu ileri atılmasını güçlendirir ve daha takıntılı olmasına neden olur. Bunun yerine sertçe yana ve ya yukarı çekmek gerekir.

Bir diğer hata saldırganlaştığı şeyden uzaklaştırma çabasıdır. Bu durumda iyileşmesini nasıl beklersiniz ki? Üstelik yanlış yapmazsa onu nasıl uyaracaksınız?  Tabi saldırgan bir köpeğin önüne kedi koyun, çocuk getirin demiyorum. Öncelikle davranışlarını ön göremediğiniz köpekleri mutlaka ağızlıkla gezdirin. Tedbiri elden bırakmayın.

Hemen ağızlık konusuna dolayısıyla aletler konusuna bir geçiş yapayım. Asla tasma, ağızlık gibi aletleri köpeğinize zorla takmayın. İlk kural, köpeğin ayağına gitmeyin, bırakın o, alete gelsin. Sakin ve sabırlı olun. Bir ağızlığı beş dakikada tanıştırabilirsiniz ama en azından bundan sonra hiç sorun yaşamadan takacağınızın garantisi olur. Ağızlığı elinizde tutun ve dostunuzu çağırın. Koklamasına izin verin. Bu sırada elinizde mama gibi bir ödül bulundurun. Böylelikle ağızlık iyi bir şey çağrışımı yapar. Hemen takmayın, önce ağızlığı kulaklarına ağız çevresine sürün, severmiş gibi yapın. Sonra ağızlığı ağzından geçirin ama hemen bağlamayın. Birkaç saniye bekleyip çıkarın ve bir ödül daha verin. Bir daha ağzına koyun ve bu sefer bağlayın. Sevin ve sözlü olarak övün. Bir dakika sonra çıkarın ve mama verin. Ağızlığı takarken de çıkarırken de hep olumlu olun ve sevginizle ödüllendirin.

Köpek saldırganlaştığında deli gibi havlar ve kendince bir öfke nöbetine tutulursa, korkmayın ve paniklemeyin bir şekilde bu delirtici enerjiyi kusması gerekiyordur. Genelde bu kriz sonrasında sakinleşip hiçbir şey olmamış gibi devam ederler. Şunu da unutmayın, en sakin en sadık köpek bile, eğer saldırganlaşırsa ve içindeki enerjiyi kusamıyorsa bu negatifliği en yakınındakine yani size kusar. Köpeğiniz sizi bu şekilde ısırdıysa, bu ondan korkmanız ve vazgeçmeniz için yeterli bir neden değildir. Psikolojik sorunları olan herhangi bir arkadaşınız da sinirlendiğinde bir tokat atabilir. Normaldir demiyorum ama bu sorunun bu kadar ilerlemesinde sizin yanlış ve ya eksik yönlendirmenizin de payı olabileceğini unutmayın.

Gelelim, “önceki sahip” sorunlarına. Evet daha önceki sahibi manyak olan köpeklerin iyileşmesi zaman alır, birçok barınak şükürler olsun ki bu havyaları rehabilite etmekte. Yani bir barınak size köpek verdiğinde muhtemelen zaten, büyük oranda iyileşmiştir. Hiçbir barınak size manyak bir köpeği vermez ve köpeklerle ilgili en güzel şey, tüm hayvanlar gibi sadece anı yaşamalarıdır. Yani bir köpek iyileşince bir daha olanı hatırlamaz. Kolay kolay derinlerine gömülmez acı. Biz öyle olduğunu düşünürüz. Onlarsa devam eder. Rehabilite edilmiş bir köpeği aldınız ve saldırganlaştığını gözlemlediniz, bu, köpek geçmişini hatırladığı için değil zayıf liderliğiniz yüzünden yeni tepkiler geliştirdiği için olmuştur. Eğer işkenceye maruz kalmış bir hayvanı, barınaktan değil de direkt olarak evinize alıyorsanız, muhakkak bir profesyonelden yardım isteyin. Yanında her zaman otoriter ve sakin olun.

Ne yazık ki birçok köpek, çok kolay iyileşebilecekken “saldırgan” hükmüyle uyutulmuştur.  Bu aşamada ne yazık ki bazı veterinerler bile yanlış kararlar verebilmekte. Bir rotweiller saldırganlaştığında “bu onun geninde var, uyutmak tek çözüm” demektedir. Bunu yapmayan veterinerlerse genellikle köpeklere sakinleştirici ilaç veriyorlar. İlaç tedaviyi hızlandırabilir ama tek başına asla ama asla yeterli değildir. Korkan bir köpeği uyarmazsanız, narkoz bile verseniz sakinleşmez en fazla bayılır. Köpeklerin, hayvanların geninde saldırganlık yoktur; ancak bazılarının ne yazık ki nerolojik rahatsızlıkları vardır. Yani zihinsel olarak zarar almışlardır. Kafasına bir darbe aldığı için olabileceği gibi doğum anında, doğum öncesinde de oluşmuş olabilir, ya da hormonel bozukluklar tetiklemiştir. Ne yazık ki, işte bu hayvanları – kendi iyilikleri için- uyutmak gerekir ama bunlar milyonda birdir. Türle hiç alakası yoktur!!!

En önemlisi, köpeğiniz her havladığında hırladığında, saldırgan demeyin. Saldırganlık takıntıdır unutmayın. Derin bir öldürme, zarar verme duygusudur. Oyuncağını, mama kabını size vermeyen köpek saldırgan değildir. Evinize yabancı yaklaştırmayan köpek saldırgan değildir.

Gelelim hassas bir konuya. Kısırlaştırma. Evet herkesin bu konuda farklı bir görüşü vardır ve ne yazık ki bunlar çoğu insan psikolojisi üstünedir. Çoğu insan, kısırlaşan bir köpeğin ruhunun değişeceğini düşünüyor, çünkü insan için bu çok önemli bir konu, peki bademciği alınan bir köpeğin de ruhu değişir mi? Bizim için yavrular çok değerli ama erkek bir köpeğin yavruyla hiç işi yoktur. Çoğu zaman yavrularını görmez bile. Dişi köpekse bir iki ay bakar ve sonra onları bırakır, daha da tuhafı, zayıf olan bir yavruyu terk eder ya da emzirmeyi reddedebilir. Vahşice geliyor bize ama doğanın kuralı bu. Sonuç olarak köpekler kısırlaştırma konusuna bizim gibi bakmazlar. Umurlarında bile olmaz, değişikliği fark etmezler. Ruhları zedelenmez. Kendilerini yarım hissetmezler.

Eğer köpeğinizi kısırlaştırmazsanız, yılda 2 kez kızışma geçirecektir. Bunu yaşarken ne kadar yıpranacaklarını düşünebiliyor musunuz? Olsun ben yılda iki kez onu çiftleştiririm diyorsanız bu yılda en 12 yavru eder, köpeğiniz ergenlikten sonra 10 yıl yaşasa 120 yavru eder. Bu kadar yavruya ne olacağını düşündünüz mü?

Kısırlaştırma şişmanlatmaz, yanlış beslenme ve egzersiz eksiği şişmanlatır. Kısırlaştırmanın kanser yaptığı görüşü var. Sanki köpekler hiç kanser olmazmış da kısırlaşınca olurmuş gibi. Çok iyi bakılan birçok köpek kısırlaştırılmadığı için meme kanseri ve prostat kanserine yakalanma olasılığı, kısırlaşan bir köpeğin kansere yakalanma olasılığından yüksektir. Veterinerden bilgi aldığınız ve doğru davrandığınız takdirde olumsuz sonuçlar yaşama riskiniz çok çok çok azdır.

Bir de özel köpekler var, “bu köpek kesinlikle üremeli çok güzel!” Einstein’in babası dünyanın en zeki insanı olmadığı gibi, Adem’in ilk oğlu da katil olmuştu. Huy olarak devamını sağlamanız söz konusu bile değil. Ayrıca köpeğiniz saf bile olsa o köpeğin dünya üzerinde bir sürü üreticisi var, sizinki doğurmadı diye nesli tükenmez.  Köpek yavrusu bakmak çok zor iştir. Arka bahçenizin geniş olması yavru bakmaya yeterlisiniz anlamına gelmez.

Bir de bir kez tatsın durumu var… Yavruların kokusu 4 aylık olduklarında değişir ve eğer yavru 3 aylıkken anneden ayrılırsa anne bir dahaki karşılaşmada yavruyu tanımaz bile. Birçok anne- yavru karşılaşması kavga ile biter. Köpeğin bir gün yaşlanıp “yavrularım ne yapıyor acaba” diye yavrularını sevgiyle anacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Sadece 4 ayda vücudu tamamen normale döner ve olan hiçbir şeyi hatırlamaz. Karşınızda hiç doğum yapmamış bir köpek olur. Ayrıca bir kez doğum yapması hormonlarını daha fazla tetikleyecek size daha çok zorluk çıkaracaktır.

Kısırlaştırmanın en büyük faydası ise, evden kaçmayı bitirmesidir. Çiftleşme duygusu o kadar derindir ki en sadık köpek bile kaçmaya meylettirir. Birinci nedeni eş bulmaktır, bir diğer nedeni ise köpekler liderlerinin önünde çiftleşmezler. Köpekler evden kaçtığında yine bahaneyi türlerde ararız. “malamutlar çok özgür ruhludur.” Duydukça gülüyorum. Malamutlar sürüsüne en sadık köpek gruplarındandır çünkü gen olarak atalarına daha yakındır, ama bu ataya yakınlık kızgınlık dönemini daha sert geçirmesine neden olur.  Evden kaçıp, karnı şiş de geri dönebilir ve ya hiç bilmediğiniz bir sokak köpeğine tohumlarını bırakmış da olabilir ya da en kötüsü siz onu bulamadan hızlı bir arabayla karşılaşmış olabilir.

Bir de şu acemi çiftleştiriciler vardır. “Üretici” demiyorum çiftleştirici. Sanırlar ki aynı cins köpek bulunca hemen çiftleşir, hiçbir sorun olmaz. Köpek her önüne geleni kabul etmez; uyum gerekir. Siz yakışıklı cinsleri getirdikçe o bir sokak yakışıklısıyla 3 dk da işi bitirebilir. Kısırlaştırılmamış dişi köpeklerin nasıl bir mıknatıs olduğunu bilirsiniz. Bunun için hırpalanabilirler. İşte bu çiftleştiriciler, doğumun, hamile bakımının, bebek bakımının ne kadar maliyetli ve emek isteyen bir iş olduğunu bilmezler.  

Bir köpek saf diye köpeğinizle çiftleşmeye uygun değildir. Büyük ırklarda en çok rastlanan rahatsızlık olan kalça çıkığı genini taşımadığını belgelemesi çok zordur. Tabi daha bir sürü rahatsızlığı teşhis etmeniz de çok zordur.  Mavi gözlüyse saf huskydir hadi çiftleştirelim. Sonra yürüme bozukluğu olan 3 husky yavrusu…. Ha bu arada bunlar bir köpek kızışma döneminde bir kez çiftleşince işin bittiğini, görevlerinin tamamlandığını düşünür. Erkek köpekler bu dönemde çok kez çiftleşebilirler. Bir kez çiftleşmesi rahatlaması için yeterli değildir.

Çiftleştirmek hem bir bilim hem bir deneyim işidir. İster 10 yıldır ister 20 yıldır köpek bakıyor olun bu iyi bir üretici olabileceğiniz anlamına gelmez; en iyisi bu işi gerçekten iyi üreticilere bırakmaktır.

Bir de ne yazık ki, kısırlaştırmayı hiç aklına getirmeyenler var…. Hem çiftleştirmez hem kısırlaştırmaz, o köpekler deli, psikolojik işkencelere maruz kalırlar, saldırganlaşır her şeyden nefret etmeye başlarlar…. da sahipleri “ay ne yaramaz köpek” der. Ya da onlar için köpekleri “bebekleridir” ve bebeklerinin cinsel isteklerini görmezden gelirler.

Saldırganlığa dönecek olursak. Kızgınlık başlı başına bir saldırganlık tetikleyicisidir. Tek başına neden olmaz ama bir köpeği saldırganlaştırabilir. Bu nedenle her köpeğin kısırlaştırması gerekliliği bir yana saldırgan köpekler mutlaka kısırlaştırılmalı.

Saldırgan bir köpek normal bir köpekten daha çok egzersize ihtiyaç duyar. İçindeki enerjisini etrafa değil yola bırakmasını sağlayın.

Saldırgan bir köpek normal bir köpekten daha çok liderliğe ihtiyaç duyar. Kendi köpeğinizden korkmayın. Onu kontrol edebileceğiniz hiçbir tasma hiçbir alet yok sadece enerjiniz var. Kontrolü kaybedeceğinizi düşünürseniz, kaybedersiniz. Isırılacağınızı düşünürseniz, ısırılırsınız. Sakin olun.

Saldırgan bir köpeği, şiddetle tedavi edemezsiniz. Korkusu arttığı için daha çok saldırganlaşır. Hiç bir köpeğe şiddetle yaklaşmamalısınız.

Eğer baş edemiyorsanız, hemen köpeğinizden vazgeçmeyin. Bu sorunun sorumlusu siz de olabilirsiniz. Bir profesyonelden yardım alabilir, daha deneyimli bir arkadaşınızdan yardım etmesini isteyebilirsiniz. Ya da bir barınağa elinizde bir paket mamayla giderseniz barınak çalışanları yoğunluklarına rağmen size nasıl daha iyi bir lider olacağınızı öğretebilirler. Bunu gurur meselesi yapmayın. Köpeğinizin mutluluğu için daha iyi olmak zorundasınız.