BİZİ TAKİP EDİN
İSTANBUL, TURKEY
02 ARALIK 2007 / 19:36

Bir nefeslik can - ÖNCE KARAM SONRA BETÜŞ MELEK OLDU

Yedikule Darülaceze'si çok üzgün... İki canımız ardı ardına melek oldu.

Betüş yaklaşık bir sene önce karton bir kutu içinde barınağımıza terk edilmişti. Kutunun kapağını açtığımda gördüğüm manzara içimi çok acıtmıştı. Nasıl bir vicdansızlıkdır bu diye isyan etmiştim. Bembeyaz sıfır numara bir terrier. Ayaklar, kollar kıvrık kıvrık, gözler kör, memeleri tümör dolu ve çok yaşlı... Kolları ve ayaklarının geçirdiği kemik ve kas erimesi hastalığından dolayı patilerine basamıyor, dizleri üstüde durabiliyor, yani sürünüyor... O'na da Darülaceze'de bir yer ayarladım. Kader arkadaşı Kartopu'yla beraber aynı yatağı paylaşıyordu. Ama çok hırçındı; ilk geldiğinde kendine yaklaştırmıyordu kimseyi. Bana bile hemen "hırrr" diyor, dişlerini gösteriyordu. Tabii o kadar şey gelince başına, güvenmiyordu kimseye. Her gün yavaş yavaş başını okşamaya, sevmeye, güvenini kazanmaya çalıştım ama bu 1,5 ay sürdü. Sonunda bana ve diğer insanlara, gönüllülere, ziyaretçilere güvenmeye başladı.

 O kadar temiz bir köpecikti ki, ihtiyacını gidermek için sürünerek yatağından dışarı çıkar ve dışarı yapardı, yatağına yapmazdı. Garo ve Nene onun yatağını kaptıkları zaman hemen kart sesiyle havlayarak yardım isterdi; "onları yatağımdan çıkart, ben yatacağım" diye. Tabii hemen isteğini yapardım.

Günler güzel geçiyordu, hatta 1,5 ay önce evlat bile edinildi. Deniz Abla ve annesi, Betüş'ün hamileri oldular. Yatak bezlerini getiriyorlar, her hafta sonu arabalarıyla geliyorlar, Betüş'ü yatağıyla birlikte alıyorlar, Boğaz'a gezmeye götürüyorlar, ziyafet çekiyorlardı. Betüş'ün bu gezintiden mutlu olduğunu hissedebiliyordum.

Fakat bu mutluluk kısa sürdü. Betüş 3 gün önce hastalandı. Akşam saatiydi, bir ağlama sesi duydum ofiste çalışırken, baktım Betüş ağlıyor... "Ne oldu kızım?" dedim, başını okşadım. Meğer ihtiyacını yatağına yapmış, dışarı çıkamamış ve rahatsız olmuş, "beni temizle" diyor. "Olur böyle şeyler, üzülme" dedim, hemen yatak bezini değiştirdim. Ellerimi yaladı; sanki teşekkür ediyordu. Ama bir anormallik olduğunu anladım -  ilk defa altını pisletti. Hiç yapmazdı ve keyifsizdi. Konserve mamayı çok sever, mama açtım verdim, yemedi. Ateşini ölçtüm, çok düşüktü ve titriyordu.

Sıcak su torbası ayarladım, üstünü battaniyeyle örttüm, ilaçlarını verdik... "Hasta olunca insanlar nasıl yemek seçerse, Betüş de seçebilir, ondan yemiyordur" diyerek "eve erken gideyim, güzel bir şeyler tırtıklar, sabah Betüş'e veririm" diye düşündüm. Tabii eve gidiş saatim hep yemek saati olur, annemler sağ olsunlar yemekleri hazırlarlar, ben hep hazıra konarım. O gün de öyle oldu. Şansına köfte vardı. Köfteleri hemen ayırdım, sabah erkenden barınaga geldim, içeri girdim ama korkarak; "acaba kötü bir şey oldu mu" diye... Allahtan yaşıyor, yatağında uyuyordu. Yanına gittim, başını okşadım, kafasını kaldırdı. Köfteyi verdim, kokladı ve yedi. Suyunu içirdim, "oh be" dedim; "sanırım kurtardı paçayı"...

 

Akşamüstü baksam ki, bütün yediklerini kusmuş. Durum kötü... İlaçlara devam ettik, eve giderken battaniyesine sardım ve vedalaştım; "sakın ölme, daha yeni Karam'ı kaybettik, seni de kaybetmek istemem" dedim. Sabah toplantım vardı, geç gelecektim ama aklım Betüş'te kalacağı için Gülcan Anne'ye tembih ettim, "enjektörle yoğun bakım sıvısı içir, yalnız bırakma, ilgilen" diye..

Toplantı çıkışı saat 12'ye doğru aceleyle barınağa geldim, baktım Betüş yerinde yok... "Öldü mü" diye sordum. Korkarak, "hayır, ama kötü durumda. Sessiz bir yere koyduk" dediler. Hemen yanına gittim, kucağıma aldım, enjektörle mamasını içirmeye çalıştım. Sanki beni kırmamak için bir iki yudum içti, sonra istemedi, başını çevirdi ve son nefesini kucagımda verdi... Gözlerimden yaşlar boşaldı -  "Beni mi bekledin Betüş, melek olmak için..." dedim. Battaniyeye sardım. "Rahat uyu Betüş, acıların bitti" dedim...

Betüş'ü Karam'ın yanına gömdük. Bir üzüntü daha yaşadım kısa zamanda...
Aslında böyle mi olmalıydı? Bu kadar yaşlı bir hayvan son nefesini bir barınakta, benim kollarımda değil, kendi evinde, sahibinin kollarında vermeliydi.

Belki Betüş'ü Yedikule'ye terk edenler bu yazımı okurlar ve üzülürler - tabii o duyguları varsa...

Gönüllü Barınak Yöneticisi
Mimar Meral Olcay
31 Ekim 2007
ETİKETLER : Meral Olcay