BİZİ TAKİP EDİN
İSTANBUL, TURKEY
02 ARALIK 2007 / 13:09

Yaşasın SOKÖ’ler

Cins köpeklere çok alıştığımız, pet shoplardan marka niteliğindeki cins köpekleri büyük miktarlarda paralar vererek aldığımız, sokakta köpeklerini kasıla kasıla show amaçlı gezdiren kişilerin çoğunlukta olduğu, sokakların asıl sahiplerinin kısırlaştırılarak soylarının bitirilmeye çalışıldığı, yürürken arkamıza takılan 4 ayaklı dostlarımıza dönüp bakmayıp hatta çoğunlukla onları  kovalamayı tercih ettiğimiz şu günlerde;  asıl önemli olanın marka değil de duygusallık, sevgiyi iletmek ve anlatmak olduğunu, çok yeni yaşamış olduğum deneyimden sonra anladım... 

Çok uzun zamandan beri hayvanlarla içiçeyim. Her zaman evimde köpeklerim, kedilerim, kaplumbağalarım olmuştur. Şimdi ise, Woody isminde Beagle cinsi köpeğim, Pıtır ve Çıtır isimli 2 kapluşum, Tütü isminde 1 Japon balığım var.  Evdekilerin yanı sıra kapının önünde beslediğim köpek ve kedi sayısı komşuların şikayet edebileceği kadar  fazla. 

Yaklaşık 6 ay önce kapımızın önünde gördüm onu ilk kez. Parlayan siyah tüyleri ve zeytin gibi kapkara gözleri vardı. Yaşı beyazlaşmış olan tüylerinden anladığım kadarı ile, 6,7 civarındaydı. Sevgiye aç olduğu o kadar belliydi ki biraz ilgi gösterince hemen üstüme atlıyor, konuşurmuş gibi sesler çıkartıyordu. Önceleri çok bağlanmamaya çalıştım. Sadece gerekli ihtiyaçlarını karşılıyordum. Her sokak köpeğine yaptığım gibi, akşamları yemek ve kapının önünde yatabileceği bir kilim.. Aslında buna şükür etmiş olduğunu ve daha fazlasını kimseden görmediği için bilmediğini yeni anladım.  

Birkaç ay sonra, yaz geldiğinde sitedeki diğer komşular O'nun varlığından ötürü şikayet etmeye başladılar. Bahçelerine girip, çiçekleri ezmesinden, havlamasından hatta hasta olduğunda geçirdiği kanamanın bıraktığı izlerden... O'nu başkasına vermeyi düşündüm en azından yaz dönemi bitene ve yazlıkçılar gidene kadar ama nedense bir türlü yapamadım... Belki de bilmeden yapmayı istemedim... Ve "KIZIM" artık yavaş yavaş güvenebileceği, koruyabileceği,korunabileceği, sevgi göreceği yeni yuvasını sahiplenmekteydi. İlişkimizi pekiştiren, O'nun hastalanması oldu. Sabah Woody'i gezdirmeye çıktığımda her zaman çığlıklarla kapının önünde bana "Günaydın" diyen Kızım, sessiz ve yorgun görünüyordu. Ama yine de bizi yalnız bırakmayarak, yavaş adımlarla arkamızdan geldi. Eve döndükten sonra, kanaması olduğunu gördüm ve hemen aile dostumuz da olan ve bütün kuçularımızın doktoru veteriner hekim Ahmet Kurt'a götürdüm. Yapılan antibiyotikli iğneden sonra yine arabayla eve döndük. Yattığı yere battaniye, yemek yemediği için de canının çekmesi için yaptığım üç, beş çeşit yemek koydum ve üstünü örttüm. Her hareketimde ellerimi yalıyor, ağlamaklı yüz ifadesi ile bana bakıyordu. O zaman O'nu çok sevdiğimi anladım. Çoğu evcil hayvanın insanoğluna muhtaç olduğunu anladım. Onların her şeyleri biziz. Oyun arkadaşları, anneleri, babaları, doktorları ve bazıları da düşmanları, katilleri.... Hayvanlara zulüm eden insanları düşündükçe tüylerim ürperdi ve Kızım'ı o an çok şanslı olarak gördüm. O'na sahip olduğum için ben de şanslıydım. Her akşam işten geldiğimde arabanın kapısında ağlayarak üstüme atlayan, arabayla bir yere giderken arkamdan koşturan, sevmeyi bırakınca, ağlayarak elimi kafası ile iten, bahçeye Woody'le oynamak için değil de benim yanımda olmak için girmek isteyen kara meleğimdi O.... Her gün verdiğim ilaçlar sayesinde 2 gün içinde iyileşip ayağa kalktı...  Daha sonraki günlerde ise, artık evimizin bahçesindeki Kızım'ızdı. Her sabah ve akşam Woody'le gezerken yanımızda olurdu. Yazımın ilk bölümünde anlatmaya çalıştığım kasıla kasıla köpeğini gezdiren kişiler  "Ne cins bu?" diye sorduklarında sokak köpeği derdim ilk zamanlarda. Sonra Kızım'ın ne eksiği var, O'nun da bir cinsi olmalı dedim ve O'na "Iıyyy, sokak köpeği mi bu?!?" diye bakanlara artık O'nun cinsinin SOKÖ olduğunu söylemeye başladım. Her söylediğim kişi, "Vay.... cins olduğu tüylerinden belli", "Fransın cinsi... Duruşundan belli..." gibi yorumlarda bulundular. Buradan da Nasrettin Hoca'ya hak vermemek elde değil yorumunu eklemem lazım :)  

Bir gün sabah kalktığımda gözlerinde alerji olduğunu gördüm, akşam işten çıktığımda eczaneye uğrayıp, göz damlası aldım. Kuru mama almak için pet shopa uğradım. Elim kıpkırmızı bir boyun tasmasına gitti. Bu yaşına kadar belki hiç tasması olmamış Kızım'a o kırmızı tasmayı takıp, O'nun da bir evi olduğunu kanıtlamayı istedim. Eve kim bilir o siyah tüylerinin arasında kırmızı tasma ne de yakışır diye düşünerek geldim. Hemen göz damlasını yapıp, tasmasını taktım. İlk zamanlar alışamadı fakat mutlu olduğu gözlerinden belliydi. Woody ile gezerken O'nun da yürüyüşü değişmişti artık sanki. Gurur dolu, herkese tasmasını göstermek istermiş gibiydi. O'nu böyle mutlu görmek beni de çok mutlu ediyordu... O bunu hak ediyordu. Daima ne olursa olsun, sevgisini göstermekten çekinmeyen, herkese, O'nu sevmeyenlere bile hep sevgiyle yaklaşan ve sadece ilgi isteyen kara bir melekti O... 

O günün akşamı yağmur başladığında kapının önüne baktım fakat yoktu... Gezmeye gitmiştir diye düşündüm fakat babası eve geldiğinde de onu göremediği için bana sormuş ve beni yine merakta bırakıştı. Sabaha karşı yağmurun sesi ile uyandım ve aklıma hemen O geldi. Islanacak diye korktum. Bahçe kapısını açıp içeri almak için dışarı çıktım ama yine yoktu... Merak içindeydim.. Hiç böyle yapmazdı ama aklıma kötü şeyler de getirmek istemedim.... Sabah Woody'le gezmeye çıkarken yine evin önünde olmadığını görüm... Şaşkınlıkla yürürken gözlerim O'nu arıyordu. Site girişinde bahçe mobilyaları satan dükkanın önünde de bazen uyurdu. Bütün gece orada olabileceğini düşünüp kendimi avutmuştum. Fakat O dükkanın karşısında, yolun kenarında yatıyordu. Kırımızı tasması boynunda, uyuyormuş gibiydi. Araba çarptığını fark ettim. Ben O'nu uyuyor sanırken belki O beni cennetten izliyor ve her şey için teşekkür ediyordu. Daha çok erkendi.. Gitmemeliydi, daha çok güzel zamanlarımız olacaktı. Oracıkta vedalaştık... Mutluyum merak etme, bana çok güzel zamanlar yaşattın diyordu... Bense, gittiği için üzgündüm... belki bir daha hiç olmayacağım kadar...  

Bu anının hayvan sevmeyenlere ders olması dileğimle.... 

Burcu Contepe Erarslan

Bodrum

25.05.2007

Bu köşeye yazılarınızı göndermek için meralolcay@mynet.com