BİZİ TAKİP EDİN
İSTANBUL, TURKEY
05 OCAK 2010 / 18:43

FARUK

FARUK…… Neden ve kim tarafından bu isim verilmiş bilmiyorum. Ama “o” adını biliyor hem de çok iyi. Faruk “bir işi hızla sonuca ulaştıran” demekmiş, baktım sözlüğe. Bizim Faruk, yaşlı, kirli, biraz çoban, biraz kangal karışımı, üzerine bir tutam da terrier atmışlar, çıkmış ortaya durumunda. Yani o bildiğimiz “sokak köpeği” hani her mahallenin vardır ya, işte onlardan. Ben Faruk’u böyle anlatıyorsam beğenmediğimizden değil, sakın yanlış anlamayın. Faruk hayatımda gördüğüm en güzel “kestane kebap” gözlerin sahibi. Yüzünüze öyle derin, öyle sevgili, öyle acı kahve bakar ki, bir daha aklınız ve yüreğinizden çıkaramazsınız o bakışları. Faruk ile tanışmamız bundan yaklaşık 1 yıl öncesine dayanıyor, ofisimizin olduğu ana caddedeki tüm esnafı “haraca” bağlamış durumdaydı Faruk. Ama gücü kaba kuvvetten değil, sevgiden, dostluktan ve onu sevenlere hemen ve sıcacık yaklaşıp kendisine ait değil de bir başka kocaman köpekten ödünç almış, akşama da götürüp verecekmiş gibi duran, orantısız kocaman kuyruğunu pervane gibi etrafında çevirmesinden alıyordu. Faruk, günlük ritüeli olan mahallemizin çocuğu… Sabah 9 civarı nerede yattığını bilmiyoruz ama evden çıkıp işe gelen adamlar gibi çıkıp gelir. Oturur sokak ışıklarının dibinde. Salonudur orası… Sonra yaklaşık 1 yıldır düzenli olarak bizden götürdüğü ve bizim de hiç aksatmadan ve severek ve çok ama çok da isteyerek ısmarladığımız “Gelincik”’ten gelen ve onun için özel rica ile yapılan baharatsız 1,5 porsiyon köfte ve pilavını afiyetle yer. Sonra geçer Starbucks Caffee’nin önünde oturur, gelene gidene bakar mutlaka birilerinin dikkatini çekip, sohbeti koyulaştırdıktan sonra kendisine bir sandviç ya da Taner Börek’ten kıymalı pide ısmarlatır, teşekkür eder, sonra çekilir bir köşeye kestirir biraz, malum yaşlı bir adam Faruk, tüm gün ayakta zor oluyor. Siz bilmezsiniz, Faruk trafik ışıklarından çok iyi anlar. Günde en az 9-10 kere ne varsa karşıdan karşıya geçmeyi kendisine bir sosyal aktivite olarak geliştirdiği için önce karşıdan karşıya geçmek isteyen herkes gibi gider ışıklarda bekler. Onu tanıyanlar bilirler kırmızıyı beklediğini. Ama tanımayıp yolu tesadüfen buralara tek seferlik düşenler ise hayretler içinde bu köpek bizimle neden bekliyor diye bakakalırlar. Sonra ilk sarı yanar, geçmez Faruk, bilir sarı ışığın hazırlan demek olduğunu, kırmızı yandı mı da atmaz kendini hemen. Önce birkaç kişinin yola atlamasını bekleri hah tamam şimdi doğru zaman geç oğlum Faruk… Sonra akşam hava kararmaya başlayınca el ayak çekilmesine yakın , çekilir Faruk. Nerede yatar, sığındığı bir çatı var mıdır bilinmez… Hüzünle ve yavaşça kaybolur gözlerden bir sonraki sabaha kadar… Faruk, bildiğimiz Belediye tarafından zorla alınmış, hadım edilmiş, sonra “Yaşar ne Yaşar ne Yaşamaz” denilerek alındığı yere yani sokaklara geri bırakılmış gariban bir sokak köpeği. Benim, Eczacı Teyzesinin, İnci Ablasının, diğer tüm sponsorlarının elinden tuttuğu, yaşaması için, başına bir şey gelmemesi için olanca güçle koruduğu sokak çocuğumuz. Faruk, aklımdan şeytanlıklar bu ara çok geçiyor, seni ofise alıp önce o kulağındaki kırmızı Belediye plastiğini çıkaracağım, sonra yıkanacaksın köpüklü sıcacık sularla, kocaman pofuduk bir minderin olacak, yaşlılığında kemiciklerin ağrımadan şöööööyle uzun uzun yatacaksın üstünde….. Hain planlarım var çocuk bilesin. O özgürlüğünü alıcam elinden senin J Faruk, adının anlamı gibi bir iş versek sonuca falan götüreceğin yok, ama bizi sevginin, karşılıksız paylaşımın, dostluğun, insanın kendinden başka bir canı da sevmesinin ne değerli olduğunun katlarına çıkardığın kesin. Sağolasın, varolasın, bize insanlığımızı hatırlattığın için. Seni çok ama çok seviyorum, ayağını sıkı bas, dur bakalım bi bekle çocuk… Gözüm sevgiyle üzerinde …. Köfteci Serap Annen