BİZİ TAKİP EDİN
İSTANBUL, TURKEY
02 ARALIK 2007 / 13:10

Ailemizin yeni üyesi "Korsan"

Nedendir bilmem köpekleri kendime hep yakın hissetmişimdir. Hani denir ya, aileden, bizden biri gibi. Böyle hissetmeme karşın bir köpeğimiz olamamıştı bir türlü. Belkide onları çok sevmemden ötürü, bir apartman dairesine sıkıştırmaya gönlüm elvermedi.

Kızım Yeliz'in de en büyük isteği bir köpeği olmasıydı. "Eğer bahçeli eve taşınırsak bir köpek alırız" dedik ona da umutsuzca. Bahçeli bir eve taşınmak uzak bir hayal gibiyken, Nisan 2007'de oluverdi birden. Taşındığımızın hemen ertesi günü, internetten köpek arama çalışmalarına başladım. Hayvansever eşime dostuma haber saldım, bildikleri bir yavru var mı diye. Hepside bana "niye köpek barınaklarından almıyorsun" diye sordu. Haklıydılar aslında onca kimsesiz köpek varken, cins bir yavru için avuç dolusu para vermek niyeydi? Bu kez internetten köpek barınaklarını araştırdım. Oralarda da, evlerinden atılmış, bakıma muhtaç pek çok cins köpek vardı.

Taşındığımızın 2. haftasonu ailecek kendimizi Yedikule Hayvan Barınağı'nda bulduk. Hiç bu kadar çok köpeği bir arada görmemiştim doğrusu. Üstelik yemek saatlerine yakın gittiğimiz için hepsi daha da bir gür havlıyordu. Bu dayanılması zor bir gürültüydü.

Kızımla berber büyüsün diye bir yavru köpek almak istiyorduk. Ama küçük bir köpek yoktu aralarında. Kızım küçük göründüğü için 0 numara kanişleri almak istiyordu ama hepsi de çok yaşlıydı. Sonra Meral Hanım "Bahçede mi bakmak istiyorsunuz evde mi?" diye sorunca, ben "evde" eşim Mehmet "bahçede" yanıtını verdi. Meral Hanim, siz önce lütfen kendi aranızda bir karara varın sonra köpek bakalım dedi nazikçe. Mehmetle yeniden olasılıkların üzerinden geçtik. "Cocker" eşim olmaz dedi, "kurt köpeği" ben olmaz dedim. Tüm bu zaman içerisinde küçük bir sepetin içerisine kıvrılmış uyuyan, tüm köpeklerin beni al bağırışları arasında hiç sesi çıkmayan siyah beyaz bir köpek ilişti gözümüze. Meral Hanım sağolsun köpeği sepetinden çıkartıp ortadaki masanın üstüne koydu. İsmi "Korsan"dı ve bu isim ona çok yakışmıştı. Bir gözü sanki tıpkı korsanların taktığı göz bantı gibi simsiyahtı. Tüylerinin aralarında kahverengilikler olmasa, tam bir Border Collie denilebilirdi. Birdenbire içim ısındı Korsana. Hem evde hem bahçede rahatlıkla bakılabilecek bir köpekti. Öte yandan öylesine ürkek, öylesine uyuşuktu ki, korkusundan çişini yaptı, yattığı masanın üzerinden  hiç kalmadı. Köpeği sevmeme rağmen, kuyruğu sürekli bacağının arasında, sinmiş, hareketsiz bir köpek de istemezdim doğrusu. Tüm bu endişelerime rağmen Meral Hanım, Duygu Hanım ve Tolga Bey'in Korsan hakkındaki olumlu telkinleri sayesinde almaya karar verdik. Henüz bir yaş civarındaydı ve barınak ortamında ürkek olması normaldi. Gerekli işlemlerin ardından, Korsan'ın karma ve uyuz aşısısı yapıldı. Tam 2.5 saat sonra, bu büyük özveri gerektiren işe gönüllü olmuş değerli insanların ellerini sıkarak Korsan'la berber arabamıza bindik.

Arabada Korsan için ön koltuğun hemen altına gazete kağıdı sermiştik. Korsanı oraya yatırdık. Kızımla ben de arka koltuğa geçtik. Araba hareket eder etmez, Korsan oturduğu yerden kalkıp bir hamlede arka koltuğa, kızımla benim arama oturdu. Bu hareketi benim saygımı kazanmasına yetti. O da artık bu evin bir bireyiydi ve bizim gibi camdan dışarı seyredebilmeliydi. Yol boyu kızımla berber Korsan'ı okşayarak geldik.

Korsan'ın eve girişi:

Korsan'ın arabadan indiğinde hala kuyruğu bacaklarının arasındaydı. Bahçeye girerken ürkekçe yerleri koklamaya başladı. Sonra bahçenin en uzak köşesine, çalıların arkasında, yumuşak otların üzerine yattı. Bizde onu rahat bırakmaya karar verdik. Korsan akşama kadar oradan çıkmadı. Gece oluyordu ve ne yapacağımıza karar veremedik. Bahçede bırakamazdık, en iyisi içeriye almaktı. Onu alt kata serdiğimiz battaniyenin üzerine yatırdık. Gece hepimiz onu düşünerek uyuduk.

Sabah ilk işimiz Korsan'ın yanına gitmek oldu. Onu bahçeye çıkardık. Yemek ve su verdik ama yemedi. Sadece bir kez kuyruğunu salladı ve yine bahçenin aynı köşesinde yattı. Depresyonda olan köpekler hakkında bir şeyler duymuştum. Acaba Korsan'da mı öyleydi? Eğer depresyondaysa ne yapacaktık? Kızım Yeliz'de sinirlenmeye başlamıştı. O kadar uzun zaman köpeğiyle oynayacağı oyunları hayal etmiş, daha ortada köpek yokken onun için oyuncaklar ayırmıştı. Ama bu köpek hep yatıyordu. O gün akşam üstüne doğru Korsan bahçede dolaşmaya başladı, bizi görünce kuyruğunu sallıyor ama başka bir şey yapmıyordu. Çok az yemek yedi.

Ertesi gun iş günüydü ve biz hala tam olarak Korsan'ı nerede bırakacağımıza karar verememiştik. Bahçe çiti kırık olduğu için, yabancı köpekler girer ve bu çekingen köpeği parçalar düşüncesiyle onu evde alt katta bırakmaya karar vererek yattık.  Sabah yine ilk işimiz Korsan'ın yanına gitmek oldu ve gözlerimize inanamadık. Korsan kıpır kıpır, yerinde duramaz bir köpek olmuştu. Zincirini açınca ok gibi bahçeye fırladı, kuyruğu tam bir border collie gibi koşarken vucudu ile bir çizgi oluşturuyordu. Tamam artık kendine geldi diyerek mutlu bir şekilde işe gittik.

Birinci haftanın sonu:

Korsan artık hareketlenmişti. Onu gezdirsek iyi olur düşüncesiyle dışarı çıkartmak istedik. Ama Korsan bahçe kapısından dışarı çıkmak istemiyordu. Bize hala güvenmiyor olabilirdi. Belkide onu dışarı atacaktık. Bizde onu zorlamadık.

Birinci haftanın sonuna doğru bahçeden dışarıya çıkmaya ikna edebildik. Site içerisinde başka köpeklerle tanıştık. Sahipleriyle Korsan sayesinde dost olduk. Korsan öylesine dost canlısı ve sevgi dolu bir köpekti ki, kendisine parçalayacakmış gibi havlayıp, gırlayan köpeklerin yanına bile korkusuzca gidip onları yalayabiliyordu.

Birinci haftanın sonunda Korsan'ı veterinere götürdük. Yıkandı, ak pak oldu. Uyuzu iyice geçmişti artık. Arka ayaklarının birinde bir, diğerinde iki parmağının eksik olduğunu öğrendik. Büyük olasılıkla bu doğuştan olan bir kusurdu ama, boynundaki derin ip kesiği izi ise, eziyet gördüğünün ispatıydı. Bize niye o kadar çabuk güvenmediğini anladık.

Bu hafta içerisinde bahçe çitini onararak yabancı köpeklerin içeriye girmesini engelleyince, gündüzleri biz işe gittiğimizde bahçede bırakmaya başladık.

İkinci hafta :

Bir gün işyerime bir telefon geldi. Gökçe Hanım, Korsan'ı bulan ve Barınağa bırakan kişi olduğunu söylüyordu. Korsan'ı görmek için barınağa gittiğinde Meral Hanım onu bizim sahiplendiğimizi söylemiş ve telefon numaramı vermişti. Korsan'ın yine hüzünlü bir bulunma öyküsü vardı. Gökçe tam İstinye yokuşunda yolun ortasında oturan köpeği görünce durup yolun kenarına bırakmıştı. Ama Korsan sanki "beni arabana al" dercesine ona bakmış ve sevgi gösterisinde bulunmuştu. Gökçe tam yoluna devam edecekkken köpeğin tekrar yola atladığını görünce bir kez daha durmuş ve bu kez  arabasına almıştı. Eve götürmeyi çok istese de, hem apartmanda oturduğu, hem de iki kedisi olduğu için yapamazdı. Ona Korsan ismini vererek Sarıyer Polis karakoluna bıraktı köpeği. Pek çok mama bırakmayı da ihmal etmedi. Ama yinede gözüne uyku girmedi o gece. Neyseki bir arkadaşı Yedikule Hayvan Barınağı'ndan söz etmişti ona. Hemen ertesi gün Korsan'ı ablası Ayşen ile beraber karakoldan alıp, bu barınağa teslim ettiler. O tarihten sonrada  barınağın gönüllü destekcisi oldular.

Gökçe ve Ayşen Korsan'ı yeni evinde ziyaret etmek istediler doğal olarak. Hemen o gün davet ettik kendilerini. Elleri kolları Korsan için özenle seçilmiş hediyelerle dolu çıkıp geldiler. Korsan sanki onları tanımış gibi, çok yakın davrandı. Hep beraber hoş bir akşam geçirdik.

Korsan'la bir ay:

Korsanla beraber bir ayımızı geride bıraktık. Artık iyice o bize , biz ona alıştık. Her sabah neşe içinde karşılıyor bizi. Biraz şakalaşmayı pek seviyor. Akşam bahçe kapısında dönmemizi bekliyor. Bahçede çalışırken en büyük zevki, çapaladığınız yere gelip yatmak. Ayakkabı ve terliklerimiz bahçenin dört bir yanına saklamaya bayılıyor. Gece televizyon izlerken halının köşesindeki yerini o da alıyor. Yeliz'le oyunlar oynamayı seviyor. Şimdiye kadar hiç sert bir hareketi olmadı, öfke ya da kızgınlığını belli etmedi. Sanırım o da bizimle yaşamaktan mutlu. Site içerisinde dolaşmaya çıktığımızda uğradığı pek çok arkadaşı var.

Bu haftasonu talihsiz bir olay geldi başımıza. Cumartesi günü eve geldiğimizde Korsan'ın yüzü balon gibi şişmişti. Aslında bu şişlik öylesine yakışmıştı ki ona, sanki bir Sent Bernard yavrusu gibi olmuştu. Bu duruma gülelim mi ağlayalım mı karar veremedik. Neyseki veterinerimiz olaya hemen müdahale etti. Korsan Muhtelemelen bir arıyı ısırmış, o da yanağının içini sokmuştu. Yapılan iğne sayesinde Pazar günü yüzü eskisi gibi oldu. Ama Korsan pek akıllanmışa benzemiyor. Hala uçuşan her şeyi yakalama peşinde.

Şu sıralar yaz tatili planımızı yapıyoruz. Hep beraber gidebileceğimiz en uygun yeri bulmaya çalışıyoruz. Artık Korsansız bir yaşam düşünemiyoruz. Korsan'ı ailemize kazandıran Yedikule Hayvan Barınağı gönüllülerine ve özellikle de Meral Hanım'a sonsuz teşekkürler.

Ayla Günel
Mayıs 2007

Bu köşeye yazılarınızı göndermek için meralolcay@mynet.com