Sevgili hayvan dostlarım ve onların dostları,
Bu ayki gecikmiş yazıma bir başlık düsünüyordum ki can dostum, hayvan gönüllüsü Tolga bana ''eeeeee ocak yazısı ne olsu şekerciğim'' diye bir mail atti, gecikmiş yazımın başlığı belli oldu bile...
Eeeee ocak yazısı ne oldu Recep?
Size Recep'i anlatacağımı söylemiştim değil mi? Biliyorsunuz tum canlilar isimleriyle yaşarlar, şimdi bizim Recep'in hikayesi de ismi de biraz raslantısal...
Soğuk bir kış günü, küçük kız böceğim Kavin'im henüz karnımda kıpır kıpır kıpırdarken annemle beraber bir yere gitmek üzere evden çıktık. Pek çok dostuma göre neredeyse araba kullanırken doğuracak olan ben ve annem yol boyunca belki de yüzlerce arabanın park ettiği evimizin önünde arabamıza bindik kiiiiiiiii.. bir ses! Küçük, ne denli güzel olduğu sesinden belli olan, ne denli küçük olduğunu da hassas burunlarımızla tahmin ettigimiz, bu yabanci ses derinden derinden miyavlıyordu... Dikiz aynasından anneme baktığımı ve gideceğimiz yere simdiden geç kalacağımızı onun gözlerinden anladığımızı hatırlıyorum.. Haydi bakalım, yeni bir veteriner ziyareti ve ''lütfen ne gerekiyorsa yapın'' günü daha... Sonrasını da hayal meyal görebiliyordum, ''alo? Tolga'cığım,yavru bir kedi buldum, inanilmaz güzel bir sey, ne olur araştır bakalım etrafında kedicik isteyen biri var mi?''
Arabadan çıktım, her tarafta sesin sahibini arıyorum ama nafile, ortada görünen bir ufaklık yok. Nihayet küçük mırıltının arabanın içinden daha iyi duyuldugunu anladım ve hem merak hem de korkuyla kaputu açıverdim... Tabii ki onca arabanın içinde benimkinin ön yatağında olacaktı, tabii ki onca motorun içinden benim kokumu alip onu bulduğum yere fırından yeni çıkmış bir pide gibi yayılacaktı,aksini düşünemiyorum bile!
Veteriner, ne gerekiyorsa yaptı,Tolga arandı,araştırma başladı ama hava soğuk! Kediciğin gidecek bir evi yok! Henüz bir ismi yok -bu en son sorunumuz, çünkü nasıl olsa bir şey yapacak ve ismini kendi koyacak- ne olacak şimdi demedik, aldık evimize getirdik...
Kafasından ve totosundan bastırılmış gibi duran tekir miniğimizin ayaklarının dördünde de beyaz çoraplar var... Tamam ismi Çorap olsun. Yok yok, arabada bulduk Kaput olsun. Kaput diye isim mi olur Motor olsun diye diye 15 gün geçiverdi... Birbirimize alıştık, aşık olduk ve kocam askerden izine geldi... Kapıdan girer girmez '' görelim bakalım şu Recep'i nasıl bir şeymiş'' demez mi?
İlk defa bir hayvan dostuma ismi kendiliğinden değil böyle komik bir şekilde geliverdi... Recep uyudu, Recep uyandı, Recep'i gördün mü anne, sabahtan beri kayıp derken, o ilk bulunduğu gün bize hem yabancı hem yabani olan küçük arkadaşımız, en çok kafamızın üzerinde simit olup uyumayı sevdi. Bilgisayar masasının üzerine çıkıp, önce bu aletin ne işe yaradığını gözlemledi, sonra ekranın tepesine yerleşip uzun öğle uykularına daldı. Kalkınca rüyasında ne gördüğünü anlattı. Benden yazmamı istedi. Bir 15 gun daha geçiverdi...
Nüfus sayımından artık ailemizden biri sayılır diyorduk ki oyuncu arkadaşım Fırat'la birbirlerini gördüler bir gün... İlk görüşte aşk! Fırat ve Recep birbirlerine sırılsıklam aşık oluverdiler.. Bu tutku, önüne yüzyıllardıir geçebilen bir şey olmadigi için Recep'im o gece bornozunu, fırçasını, yastığını, oyuncaklarını ve bir paket kumunu aldığı gibi Fırat'in evine yerleşti... Gidis o gidis!
İsmiyle yaşasın, geçenlerde sordum, bilgisayarın üzerinde uyuyordu, uyansın seni aratırım dedi Fırat ama aşk bu dedim ya! Ne arayan var, ne soran...Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine...
Güzel kalın, önümüzdeki ay yeni bir macerayla görüşmek üzere...
Sevinc Erbulak Midyat