BİZİ TAKİP EDİN
İSTANBUL, TURKEY
04 EKİM 2008 / 23:44

ŞİDDET SARMALINI DOĞRU OKUMAK...

Baromuzda geçen yıllarda kurduğumuz Hayvan Hakları Komisyonumuz, ayda iki kez olağan; acil durumlarda ise olağandışı toplanan ve ne yazık ki çalışma konusu en vahim ve  ertelenemez olan komisyonlardan birisidir.

          Olağan toplantılarımızdan birinde baroya erken gelmiş, baroda çalışan arkadaşları ziyaret etmiş dosyamızı alıp incelemeye başlamıştım. Yurdun çeşitli yerlerinden gelen "imdat" yazıları, hayvanlarımız öldürülüyor, zehirleniyor serzenişleri arasında sıkıntıyla dolaşırken koridordan gelen çocuk bağırışları dikkatimi çekti. Sordum; Kadın hakları ve Çocuk Hakları Komisyonlarının da toplantıları varmış. Koridordaki çocuklar ise çoğunlukla evlilik dışı olmak üzere, şiddet gören kadınların çocuklarıymış ve anneleri ile birlikte gelmişler görevli arkadaşlarla görüşmek için. Bu çocuklar konuşmuyor genellikle bağırıyor.. Çoğunda da konuşma ve işlev bozukluğu varmış. Görüştüğüm bir meslektaşım "babalarının anneye uyguladığı şiddetin yanı sıra, kendilerine de şiddet uygulanan bu küçük çocukların, ne yazık ki konuşamadığını, özel tedaviye ihtiyaç duyduklarını" anlattı.

         Gözleri öfkeyle parlayan bu mutsuz çocuklar sahipsiz birer kedi yavrusu gibi içimi tırmaladı sanki. Onlara göre sıkıcı olan bu koridorda bekleme işini biraz eğlenceli hale getirmek için henüz arkadaşlar gelmemişken bizim toplantı odamıza çağırdım ikisini.. Birer kalem ve kağıt verdim ellerine, bişeyler çizelim deyip hem de sohbet etmek istiyordum.

      Bu arada komisyon dosyamızda bolca bulunan hayvan resimleri geldi aklıma. Hayvanlara ilgi duymayan çocuk yoktur nasılsa diye düşünerek hemen dosyayı açtım. Genellikle çok feci durumdaki hayvan ölüleri ve vahşet resimlerinin yer aldığı dosyadan, onlara farkettirmeden şirin bir iki hayvan resmi bulmak kolay olmadı ama buldum.. Önce heyecanlı bir ilgiyle yaklaştılar.. Bir kaç saniye tepkilerini bekleyip, bir sevgi konuşmasına başlayacakken..... ne oldu dersiniz..İkisi de sözleşmiş gibi ellerindeki kalemleri direk resimdeki hayvanların gözlerine saplamaya başladı...hem de ne korkunç bir öfkeyle... Bir iki saniye seyrettim ve sonra elimi uzatarak resimlerin üzerine koydum, vurmalarını engelledim. Vururken ikisi de yarı anlaşılır, yarı anlaşılmaz "suusss", "kees, kes"  diye bağırıyordu. Yani hayvan resimlerini susturuyordu. Yani kendi hayatında yaşadığı tek şeyi, bildiği öğrendiği tek şeyi fırsatını bulduğu ilk anda o da kendinden güçsüz olana uyguluyordu. Çünkü doğru olanın bu olduğunu sanıyordu.

                Elimle resimleri okşayarak "yazık, bak o da bebek, senin gibi" dediğimde şaşkınlıkla yüzüme baktılar. Sonra onlara bir 1.jpgçikolata  paylaştırdım... Biraz daha yumuşamış halde yemeye başladılar. Bu arada şiddetin nasıl döndüğünü, nasıl kendinden beslendiğini düşünüp duruyordum. Önce toplumda şiddete hepimiz birlikte, ayırmadan karşı olmalıyız diye düşündüm. Hayvanlara şiddeti şiddetten  saymayan, hatta bunu engellemek için çalışanları gayrıciddi olmakla itham eden topluma sordum içimden; nasıl önlemeyi düşünüyorsunuz şiddeti... Katılaşmış bitmez bir  öfkeye dönüşünce şansınız olur mu? Olmaz. İşe bu çocukları şiddetten kurtararak başlamak gerek ... Hayvanları şiddetten koruyarak başlamak gerek.. Canlıya yönelen şiddeti her şekilde durdurmak gerek. Şiddet uygulayan kişi kime uygularsa uygulasın bu topluma yönelmiş bir harekettir. Ve biz toplum olarak karşısında durmalıyız.

       Her türlüsüne ve kimden gelirse gelsin. Bu halkayı bir yerinden koparmak gerek.

       O çocuklar büyüyor...Elimizi uzatarak durduramayacağımız yaşlara geldiklerinde

 artık çok geç olacağını hepimiz biliyoruz sanırım... Bu en onurlu çabadır..

          Kadına, çocuğa,  yaşlıya, hayvana, güçsüze karşı şiddet hepimize yönelmiş bir tehdittir...Ya birlikte karşı duracağız ya da hep birlikte mağdur olacağız...Tercihlerinize...

 Mayıs 2007 İstanbul

Av.Hülya Yalçın