BİZİ TAKİP EDİN
İSTANBUL, TURKEY
01 NİSAN 2010 / 11:09

Bizim için eğlence!ya peki onlar için?

Hayvanların hayatımıza giriş  şekillerinden bir tanesi de eğlence sektörüdür. Tabii, bizim için  eğlence sektörü olan bu boyut, onların sonu gelmeyen acılarının başlangıcı olacaktır.

Hayvanat bahçeleri…  Sirkler… Dolfinaryumlar…deniz1

Her üçü de dışarıdan bakıldığında, itiraf etmeliyim ki çok keyifli gözükmekte, bize de onları bu kadar yakından görme fırsatı bulmanın ve maharetlerini izlemenin keyfini çıkartmak kalıyor. Ayrıca dışarıdan bakıldığında, onların da bizimle birlikte eğlendikleri sanılabilir. Bu açıdan bakıldığında, her şey çok masum.

Peki gerçekten onlar da bizimle birlikte eğleniyorlar mı?

İşin gerçeği çok yalın ve acı;

Yaşamayı bildiği tek yerden, insanlardan uzak doğal hayatından koparılmış yüzlerce, binlerce hayvan yuvasından koparılmış ve sırf insanoğlunun eğlencesi için küçücük kafeslerin içine ölünceye hatta bazen de artık işe yaramayıncaya kadar tutsak edilmiş…

Hayvanat bahçeleri, içlerinde en masum olanı. deniz2
Çünkü en azından acı dolu bir terbiye sürecinden geçmiyorlar. Ama gerçek, oradaki hayvanlar da doğasından koparılmış, parmaklıklar arkasında, küçücük kafesler içinde, fayans zemin üzerine hapsedilmiş ve son nefeslerini verecekleri güne kadar hürriyetleri ve doğal yaşam koşulları ellerinden çalınmış. “Ben sana ne yaptım ki…” der ifadesi ile acı dolu gözlerle bakan yaban hayatın hayvanları…


Bu konuya ilişkin savunma oldukça basit ve çabuk geliyor; çocukların bu hayvanları tanıması, sevmesi çok önemli; başka nasıl bu hayvanlarla tanışıp onları sevebilirler ki?!

Seyredilebilecek, okunabilecek; yüzlerce belgesel, envanter varken bir hayvanı tanımak için illa görmek mi lazım? Sevmek, onlara sahip çıkmak için illa yakından mı görmeliyiz? Bir de sırf biz onları yakından görelim, sevelim ki onları korumayı ilke edinebilelim diye acı içinde mi yaşasınlar?

Sirkler, hayvanat bahçelerinden de beter. Onları, yaban hayattaki özgürlüklerinden koparmaları yetmiyormuş gibi bir de insanlara “Show” yapmaları için eğitim sürecinden geçiriyorlar; ızdırap ve işkence dolu bir eğitim süreci…deniz4

Sadece insanların önünde maharetlerini sergilesinler ve birileri de bundan para kazansın diye bu zavallı hayvanlar, çivili sopalarla dövülüyor, bedenlerine elektrik veriliyor, ateş ve gece gündüz bitmeyen dayakla terbiye edilmeye çalışıyorlar.

Dolfinaryumları da bu bağlamda ele almak gerekiyor.  Yunuslar; denizlerdeki acımasız kovalamaca sonucunda, çok güçlü sosyal bağlarının olduğu ailelerinden çalındıkları zaman daha o anda şoktan, travmadan ölüyorlar. Beğenilmeyip geri bırakılanların çoğu şok yüzünden boğularak ya da ciğerlerinin su dolması yüzünden zatürre olarak ölüyor. Bu aşamaların herhangi birinde ölmeyen yunusların %53’ü, 90 gün içinde zatürre, bağırsak hastalıkları, klor zehirlenmesi, stres gibi başka nedenlerden ölüyor. Hayatta kalabilen şanslı (!!!) olanları ise aşırı ısınma, uzun süre su dışında kaldıkları için iç organlarının zarar görmesi ve stres gibi tehlikelerle dolu taşıma süreci bekliyor.

O engin okyanusların sahipleri, şimdi ufacık havuzlarda yaşamaya mahkum ediliyorlar. Havuzlarda öğrenmek zorunda kaldıkları ilk şey; ölü balık yemek oluyor. Buna uzun süre direnç gösterip ölü balıkları kusuyorlar. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi de ölü balıkların içinde uyuşturucu ilaçlar yutturuluyorlar. deniz5

Duyma duyularına dayalı  bir yaşam süren yunuslar, yankı yardımıyla yön bulma denilen sonar sistemi ile etraflarındaki cisimlerin yerini ve büyüklüğünü  tespit edebiliyorlar. Bu havuzlarda, sonarlarını kullanamadıkları gibi havuzda, sürekli su ve soğutma pompalarının sesini dinlemek zorunda kalıyorlar. Doğada zamanlarının sadece %20 kadarını su yüzeyinde geçiren bu hayvanlar, derinliklerden de mahrum bırakılıyorlar.

Özürlü çocukların terapisine yarıyor diyerek insanlara vaat edilen boş umutlara, malzeme oluyorlar. Şimdiye kadar yunus terapisinin, evcil hayvan terapilerinden daha etkili olduğu, hastaların yunuslara daha uzun süreli tepki verdikleri kanıtlanamamıştır.

Alanya’da bu dolfinaryumlardan birinde 5 yunusun arka arkaya öldüğünü duymuşsunuzdur. Onlar doğal nedenlerden ölmüyorlar, ölmeyi seçiyorlar. Kısaca, intihar ediyorlar. Ve bunu iç güdüsel olarak yapıyorlar. Halbuki hepimiz biliriz ki iç güdüsel yapılan her şey, yaşamsaldır. ve savunma için yapılır. Ölürken bile gülüyor bu güzel hayvanlar…

Özetle, hayvanat bahçesi, sirk ya da dolfinaryumlar… Maalesef, yüzlerce, binlerce hayvan, yine insanlar için, eğlence adı altında büyük bir eziyet görüyor.

Sırf onları yakından tanımak için değer mi bunca eziyete? Onlar da aynı bizim gibi hissediyorlar, bizim gibi acı çekiyorlar. Oysa ki, bizim onlara bunu yapma hakkımız yok.

Biz, Türkiye’de hayvanat bahçeleri, dolfinaryumlar ve sirkler görmek istemiyoruz.

Eğer çocuklarımıza  gerçekten de hayvan sevgisi vermek istiyorsak, uzağa bakmaya gerek yok! Hemen yanı başımızda, sokaklarımızdaki hayvanlarla, kediler ve köpeklerle temas kurmalarına izin vererek bu bilinci onlara aşılayabiliriz.

Avrupa Konseyi çerçevesinde hazırlanan ve 24/12/1979 tarihli ve 7/18658 sayılı Kararname ile imzalanması uygun görülen “Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi”’ne 19.09.1979 tarihinde imza atan Türkiye, bu Sözleşmeyi’de, Bakanlar Kurulunca 9/1/1984 tarihinde kararlaştırmış ve 20.02.1984 yılında Resmi Gazetede yayınlanmasıyla amir hüküm haline getirmiştir.

Bu Sözleşmenin amacı; yabani flora ve faunayı ve bunların yaşama ortamlarını  muhafaza etmek, özellikle birden fazla devletin işbirliğini gerektirenlerin muhafazasını sağlamak ve bu işbirliğini geliştirmektir.


Lütfen sizler de bireysel olarak katkıda bulunun: sırf çocuklara sevgi aşılamak adına hayvanların kullanıldığı eğlence sektörlerine para verip bilet almayın. Hayvanların eziyet çekmelerine katkıda bulunmayın.



                                                                      Av. DENİZ TAVŞANCIL KALAFATOĞLU

                                               İSTANBUL BAROSU

                                           HAYVAN HAKLARI KOMİSYONU

                                                         Bşk. Yrd.